25 Ağustos 2010 Çarşamba

Bilemiyorum

Bir Yağız vardı sahi, ne oldu ona? Ne yapıyor acaba şimdi? Sadece iki sene sınıf arkadaşı olarak kalabilmiştik, sonra ayrıldı sıralarımız. Bir tatilimiz var on beşinde, yediğim ilk dayak da onun sayesinde. Merak içindeyim eski mahallemdeki arkadaşlarımın hallerini. Beraber içtiğim, içimi döktüğüm gurbetteki Tuğrul nerede? Kütahya'yı gördüm onun sayesinde. Unutamam ki...

Askerlik başvurusunda beklemek zorunda kaldığım saatleri geçirdiğim Özgür. Uludağ mezunuydu, sigortacı olmuştu askerden dönünce. Telefonu duruyor rehberimde. Silsem mi ki? Ya askerdeki Murat Tan. İnsan arada bir selam verir lan. Öyle asker selamına da gerek yok, altı ay boyunca yaptığı gibi bıyık altından gülümsese anlarım ben. Diğerleri varken o yok ortada. Hocayı da göremiyorum ne zamandır. İlkokul perdeleri değişirken eskilerini atmayıp pankart yapmıştı. Asarken kornişlerini farkedip sorunca öğrenmiştim. Hala geliyor mu acaba maçlara, pankartı da görünmüyor ne zamandır. Geçende köfteci Sedat Ağabey geldi aklıma. Eskişehir'deki evimizin yanındaki salaş dükkanında yediğim o lezzetli köftelerin tadını bulur muyum bir daha? Göbekliydi, içtiğinden. 'Söylediklerimin yarısını at, yarısını tut' derdi konuşurken. Bıraksam adını da unutur muyum?

Onları anarken ben, onlar da anımsıyor mudur beni arada sırada...