28 Aralık 2009 Pazartesi

Göremediklerim

Göreme'den geldik bu hafta sonu... O kadar keyifli bir geziydi ki yukarıdaki cümlenin kesme işareti koyulmadan yazılmış halinin okununca değişen anlamına bile gülüp durduk. Bir iki güne yayılmış programda daha önce hiç görmediğim on iki kişiyle beraber o vadi senin bu baca benim gezdik hiç oturmadan. Tur on iki kişiydi, üçü biz. Görmediğim on iki kişiye tamamlayanlarsa rehber ve iki şoför. Onlar kimbilir kaç kez gelip gitmişlerdi o yollarda ve kaç kişiye eşlik etmişlerdi aynı yerlerde. Bizi etkileyen manzaralar onlar için birer sigara molası olmuştu çoktan.

İnsan insana benzer ya her birinin içi ayrıdır aslında. Silüetler benzese de mekanlar gibi, yaşanmışlıklar ayırmıştır her birini bir diğerinden. Gezilen yerler yıllarca yerinde durur ama insanlar hep hareket halinde yaşar. Gittik gördük o yerli yerinde duran yerleri, denk geldiğimiz on iki kişi eşliğinde. Onlarla keyifli oldu tur onlarla anlamlı. Göremediğimiz milyonlarca kişiyse başka bir zamana, başka bir mekana kaldı.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Obsesif Hareketler Bunlar

Benimkiler beyaz ama aynen bu şekilde üst üste duruyor çekmecemde. Bir tarafta kollular, bir tarafta kolsuzlar. Havanın sıcaklığına göre en üsttekilerden birini seçip geçiriveriyorum boynumdan. Eve yürüyerek döndüğüm için terlemişsem yenisiyle değiştiriyorum, yoksa sabaha dek sırtımda taşıyorum onu ve sabah duş aldıktan sonra bir yenisi alıyor eskisinin yerini. Temizler üst üste sırasını beklerken, kirliler sepette kucak kucağa birikiyor.
Birikenler yıkanınca katlanıp azalmış temizlerin üstüne yerleştiriliyor. Sonra döngü aksamadan devam ediyor. Fanilalar ve atletler yıkanıp paklanıp çekmeceye diziliyor. En altta kalan bir kaçına sıra gelmeden diğerleri eskiyip duruyor böylece. Hep en üstteki çekilip çıkartıldığı için sıra hiç alttakilere gelmiyor bir türlü. Misal on atlet varsa bunlardan ilk beş altı tanesi haftada bir çalışan çamaşır makinesinin içinde dönüp duruyor. Diğerlerinden bir iki tanesiyse anca ayda bir görüyor hem benim hem de makinenin yüzünü.

Sonra aynı şey mutfakta da oluyor. Bardakları yerine dizerken mutlaka arka sıralarda kalmış henüz kullanılmamış olanlar göz kırpıyor insana. Tabaklar desen öyle. Evde iki kişi olduğumuz için minimum altılı olan takımların altıncısını nadiren kullanabiliyoruz. Hele on iki parça olan yemek takımlarının 12.sinde siftahımız yok belki. Tuş vaziyetinde duran kaşıklar, nakavt olmuş çatallar... Üzerlerinde eskiyenleri taşıyorlar sadece. Ömürleri sıra beklemekle geçip gidiyor.

Hayat da böyle işte. Sırası gelemeden geçip gidenlerle dolu. Biz önceliklerimize yer verirken, yetişemediklerimiz bekleyip duruyor uzanacak bir elin onları çekip çıkarmasını. Bu uzun zamandır gidilemeyen bir yer, dinlenemeyen şarkı, izlenemeyen film, okunamayan kitap olduğu gibi görülmeyen biri de olabilir. Ailemizdekiler ve dostlarımız bizim iç çamaşırlarımız gibidir. Her gün mutlaka bizimledirler. En çok onlara ihtiyaç duyarız ve herkes için bu böyledir. Bizi sarar sarmalar ve güvende hissettirirler. Koruyucudurlar. Kıyafeti bin bir çeşit insanlar olsa da hepsinin içlerinde mevcuttur. Arkadaşlarımız da su içtiğimiz bardaklar gibidir. Kimi zaman dolu bir bardak su içer, bazen ince belli bir çay keyfi yaşarız onlarla. Ya da oranı birbirinden farklı alkol içeren kütlesi değişik bardaklar tutar ellerimiz. Çatal, kaşık ve bıçaklar da bizim yaşamımızı sürdürmemiz içen gerekli diğer şeyler gibi. Her biri bir başka lezzete ulaşmamıza vesile.

Neyi neye benzetirseniz öyledir hayatınızda. Her şeye ve herkese yer vermek imkansız elbette. Yine de sürekli üste veya öne koymaktansa alta, arkaya yerleştirdiğimizde atleti, bardağı ya da çatalı hayatta daha çok yer vermiş oluruz hepsine...

20 Aralık 2009 Pazar

Bir Çift Göz

Bir çift göze kurban olunur mu diye sorsam gönlüme,
Vereceği cevaptan korkar bedenim...

Hayat sevdiklerinle güzel,
O zaman ömre bedel.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Olmayacak Düş

Ufak bir ümit
Bir anlık acaba
Olamayacağını bildiğim bir düş
.
Sen ve ben
Uzak ufuklardaki
İki insan
.
Sonunu bile bile
Bana ne diye diye
Göz göre göre
.
İşte sen de uçuyorsun
Bir daha dönmemek üzere
Ben de geri dönüyorum
Tekrar eski benliğime
Yalnızlığıma
.
09.1995

6 Aralık 2009 Pazar

Çeyrek Umutlar, Amorti Hayatlar

Bir yılbaşına daha yaklaşırken ellerinde umut dağıtan amcalar, teyzeler belirmeye başladı ortalıkta. Yeni yılı karşılarken, daha o gelmeden çıkar gözeten yapay bir kutlama telaşı da sardı herkesi. Gelene bir şeyler ikram edilir bizim kültürümüzde aslında ama biz her yeni yıl gelişinde illa ki ondan bu sefer bize çıkarmasını istediğimiz bir ikramiye arzusu ile kucak açıyoruz. Sonra laf olsun diye sağlık, barış ve mutluluk kelimeleri ile süslü cümleler. Pekiyi kendimize hiç soruyor muyuz; biz yeni yıla neler vereceğiz? Mesela beklediğimiz ikramiye yerine biz ne kadar hediye dağıtacağız? Onun bize mutluluk getirmesini beklemeden biz kimlere mutluluk vereceğiz? Yeni yıl bize vermeden biz ona ne anlamlar yükleyeceğiz; yeni bir iş, yeni kurulan arkadaşlıklar, yeni bir yaşam belki de...

Beklemekle ömür geçer. Umut elbette tükenmez bu ömür boyunca ama umutları uyutmadan taze tutmak için beklemekten çok eklemeliyiz.