12 Ekim 2009 Pazartesi

Otuz Dakika

Dün gittiğim bir alışveriş merkezinde gördüm. Adidas mağazasının vitrininde koşan bir kadın fotoğrafı ve hemen altında yazan şöyle bir şey; "Bugün her şey rağmen kendime 30 dakika ayıracağım". Hayat mücadelesinde spora vakit ayıramayanlara yönelik bir çağrı ile kadının ayağındaki spor ayakkabısının reklamı amaçlanmış. Ayakkabıya bakmadım bile. Sadece söze takıldım kaldım, sorguladım kendimi. Acaba ben kendime ne kadar ayırıyorum? Bahsedilen 30 dakika yeterli mi? Sadece otuz dakikaya neler sığdırılabilir?

Evvelsi sene karı-koca beraber, evimizin hemen karşısındaki spor salonuna yazılmıştık. İşten geliş saatlerimiz birbirine yakın olduğu için evde buluşur buluşmaz spor çantalarımızı kapıp, salona atıyorduk kendimizi. Bir, bir buçuk saat civarında tepindikten sonra eve dönüp hafif bir şeyler atıştırıyorduk. Tabi bunu haftanın üç, dört gününe yaymak istesek de yaklaşık altı ay süresince, haftada ortalama iki günde kalabildik. Bu bile iyi sayılır. Eğer ki işten eve gelindiğinde soyunup, dökünüp iki kap yemek yenirse zaten o bedeni çekyatın üzerinden hiç bir kuvvet kaldıramıyor. Bütün gün kazan olan insanın kafası da televizyondaki dizilerden ya da facebook'daki kısa videolardan başkasını kaldıramıyor. Sene başında başladığımızspor salonu üyeliğini yaz başında sonlandırıp, fırsat buldukça akşam yürüyüşlerine başladık daha sonra. Zaten salona gidiş amacımız da vücut geliştirmek değil, zinde kalmaktı ve orada geçen vaktin hatırı sayılır bir kısmını yürüyüş bandı alıyordu. Oldum olası da sevememişimdir yürüyüş bantlarını. İstanbul'da yürüyüş yapacak yerler kısıtlı olsa da mahallemde iki tur atmayı yeğlerim.

Bu sene başında salon yerine sokakları mesken edinerek yürüyüş yapmaya gayret ettik ama bunda da pek başarılı olamadık. Sanırım 'para verdik, karşılığını almamız lazım' diyerek en azında haftada iki gün salona giden biz, bazen haftalarca adım atamadık altımıza şortları çekip de. Günün yorgunluğu, televizyondaki bir şeye takılış, eve geç geliş, ertesi güne hazırlık yapılması gerekliliği vs. vs. Çeşitli sebepler ve kendi kendimizi kabullendirdiğimiz bahanelerle eve girip kapattığımız kapıyı açamadık bir daha. Tek tesellim bir buçuk, iki senelik aradan sonra tekrar haftada bir halı saha maçlarına başlayabilmek. En azından haftada bir düzenli olarak top oynamanın dayanılmaz keyfini yaşıyor ve spor yapmış oluyorum. Bu dönem içerisinde işe yürüyerek gidiş gelişlerimi de katarsak, bayağı sportmen biri bile sayılabilrdim. Bütün gün masa başında oturup, işe araba veya servisle giden, eve geldiğinde yemek masasından ekran başına geçiş yapanlarla kıyaslarsak ben gayet zindeyim. Ne var ki bu otuz dakika meselesi kandırmaca. Otuz dakika yürümek için en az beş dakika hazırlanmak lazım, sonrasında duş alıp tekrar giyinmek minimum bir on beş dakika sürer, etti elli dakika.

-Devam edecek-

Hiç yorum yok: