13 Eylül 2010 Pazartesi

Ne Olacak Bu Göbeğin Hali?

Bundan üç sene evvel ofiste bilgisayarımı açmak için masanın altına eğilip kalktıktan sonra patlamak üzere olan pantolonum ve sırtımdan aşağı doğru boşalan ter sebebiyle kararımı vermiştim. Sigarayı bırakan tiryakiler gibi bir anda yemeyi bıraktım ben de. Artık keyfe dönüşen atıştırmalar, öylesine veya ölesiye götürmeler son bulmuştu hayatımda. 'Hayır' demesini öğrenmiştim kendi kendime. Arada bir yapılan kaçamaklarda da buçuklu porsiyonlar, büyük seçimler ve ortaya karışıklardan vazgeçtim. Karnımı doyuracak kadar yiyip kalktım masadan. Altına eğilemediğim masa yüzünden yemek masalarında az vakit geçirdim hep.

Böyle böyle düzene girdi beslenme alışkanlığım ve normale döndü kilom. Haftada bir halı saha maçları ve yürüyüşler sayesinde de göbek falan kalmadı ortada. Geçtiğimiz Nisan ayında dizimden sakatlanıp sporu unutuşum ve yazın da gelmesiyle birlikte önüme geleni yutuşum sonrasında üç sene evvelki noktaya dönmüş olduğumu fark ettirenin yine bir bilgisayar olması ise işin komik yanı. Ofisteki diz üstü bilgisayarların miadı dolduktan sonra yerlerini masa üstü bilgisayarlara bırakması ile benim açma kapama tuşuna basmak için eğilmek zorunda olmam yine aynı yolun başına koydu beni.

Hayat kızma birader oyunu gibi. Kızmamak gerekiyor gerçekten. Hem daha önce yaptığıma göre yine yapabileceğim aşikar. An itibariyle eşim önüme doğru bir gofret uzatıyor ve ben ne diyorum? "Hayır"...

Hiç yorum yok: