28 Temmuz 2009 Salı

Sigara Yasağı

Yana döne maçı izleyebileceğim bir yer arıyorum yabancısı olduğum şehirde. Maç başladı başlayacak, bense yemek yiyeceğim diye geç kalmışım. Hakem de beklemez ya bizi ilk düdüğü çalmak için. Neyse ki sora sora bir kahvehane buluyorum şifreli kanal yayını olanından. Sayıca az taraftarı olan bir takım tuttuğuma seviniyorum buz kez. Yer bulmak biraz daha kolaylaşıyor böylece. Yine de bulduğum yerde uzaklara düşüyorum. Allahtan ekran kocaman, ses desen son ayarında. Sanki davulu statta değil kulağımın dibinde çalıyorlar. Ambians olarak tribün havası yaratılmak istenmiş ama yanyana dizilen sandalyelerde dizler bitişik otururken daha çok kız isteme evinde gibiyiz. Herkesin bir elinde çay, diğerinde sigara izlemeye başlıyoruz maçı. Maç izleme fiyatına çay da dahilmiş, reddedemiyoruz. Tabağındaki şekerleri garsonun şaşkın ve biraz da çay dağıtımındaki seriliği bozmuş olmamın 'tövbe estağfurullah'ı ile karışık bakışları arasında iade edebiliyoruz anca. Dakika bir gol bir patlatıyor biri arkadan "Senin ben...". Herhalde kahvede kavga çıktı diye arkamı dönmeye çalışıyorum ama namümkün. Yanaşık düzende sıralanmış sandalyelerde ne vücudu ne de kafayı geriye çevirebilmenin imkanı yok. Zaten benden başka kimsenin oralı olmadığı gibi, küfürü edeni onaylayan cümlelerle olayın iç yüzünü anlamış bulunuyorum. Meğer stattaki tiplemelerden kahvehanelerde de oluyormuş. Çay alış verişi esnasında göremediğim pozisyonda her ne olmuşsa bizim topçulardan biri okkalı bir küfür yedi. Bir an için her işte böyle olsa ne olurdu diye düşünüyorum. Mesela deminki çaycı, çayları dağıtmadan önce birinin şekerini tabağa koyarken yere düşürdüğü anda biri yerinden kalkıp "Lan o şeker öyle mi konur!?" dese, tam dağıtmaya başlarken bir diğeri "Sağa ver, önce sağa ver, hey Allahım" diye tepki gösterse.. Aklımdan bunları geçirirken kaçan bir gol pozisyonu ile golü kaçıran futbolcunun da birincil akrabaları zan altında bırakılıyor ağızdan çıkan kötü sözlerle. Stattan daha gergin bir ortamda izlediğim maçın ilk yarısını bitirene kadar çiş molası bile veremeyeceğim bir oturma düzeninde golü bekliyorum. Belki o sevinç nidalarıyla dağılması muhtemel sandalyelerin arasından ben de sıvışırım diye planlayarak. Bütün bu hayallerim yenen golle suya düşüyor. Ardından da benim gözlerimden yaşlar düşmeye başlıyor bir bir. İki sıra önümde birbiriyle konuşan iki adam bana bakıyorlar çaktırmamaya çalışarak. Ben ise göz yaşından sulanmış gözlerimi kısarak devreyi bitirmeye çalışıyorum. Boşaltım için gözlerimden çok başka yerlerimi kullanmam lazım ki içimdeki sıvıyı atayım. Gözlerimdeki yaş yenen golden değil elbet, sadece sigara dumanından. Yoksa daha ligin ilk haftasında kalemizde gördüğümüz bir gol sonrası ağlayacak değilim.

Üniversite birinci sınıftayken maçı izlemek zorunda kaldığım yeri hatırlarım hep sigara dumanı altında kaldığım mekanlarda. Her ne kadar o günden sonra maçları izlemek için kısmen daha havadar mekanları keşfettiysem de zaman zaman o güne benzer durumlarda kaldım. Çok sevdiğim canlı müzik yapan yerlerde sigara dumanı yüzünden daha erken ayrıldım. Temmuz ayı itibariyle gelen kapalı yerlerde sigara yasağı ile müziğin keyfi daha çok çıkacak artık ve yenilsekte yensekte gözyaşı dökmeden maç izleyebilecek benim gibiler. No smoking, no cry yani...

Hiç yorum yok: